Çalışma kültürümüz değişiyor mu?

Yeni Nesil Çalışma Modeli

esnelerin İnterneti (IoT), Z Kuşağı, pandemi, metaverse, cyrpto, merkeziyetsiz sistemler ve çok daha fazlası… Hepimizin takip etmekte zorlandığı, yapılan her araştırma ile şu anımızı ve geleceğimizi saniyeler içinde değiştirme potansiyeline sahip tanımlamalar.

Günümüz ve geleceğimiz hızla değişirken tüm bu değişimler içerisinde iş kültürümüzün aynı kalması mümkün mü? Yıllardır hiç değişmeden 8-5 bir mesai hepimiz için geçerli tek bir doğru olabilir mi?

Düzenlediğimiz her “Eğitmen Eğitimi”nde katılımcılarımıza ilk eğitimlerinde Prince Ea’nın “I sued the school system” videosunu izletir üzerine çözümlemeler yaparız.

Prince Ea: I sued the school system

Prince Ea’nın konuşmasında en etkilendiğim bölüm şurasıdır;

  • 150 yıl öncesinde bir telefon ve şimdi kullandıklarımız.
  • 150 yıl öncesinde bir araba ve şimdi bindiklerimiz.

Büyük fark değil mi?

  • 150 yıl öncesinde bir sınıf ve hala aynı sınıf.
  • Çok utanılması gereken bir şey değil mi?

Hala sıralara oturup öğretmenlerimizi dinlediğimiz eğitim sistemleri…

Şimdi okun yönünü değiştirelim, 150 yıldır değişmeyen 8-5 çalışma saatleri, mesai sistemleri, sadece Cumartesi ve Pazar günü verilen tatiller..

Ve yine Prince Ea’dan ilham aldığım bir soru:

Siz çalışanlarınızı gelecek için çalıştırdığınızı mı iddaa ediyorsunuz?

Mutsuz, yaratıcılıktan ve üretmekten uzak, sadece verdiğiniz işleri saatlik olarak yerine getiren bir topluluk yarattığınızın farkında mısınız?

  • Sevgili bunu okuyan arkadaşım; buraya kadar gelip “bizim iş yerimizde hiç böyle değil” diyorsan ne mutlu sana, hem seni hem iş yerini kutlarım. Eğer söyleyemediysen gel sarılalım. 

Yapılan araştırmalarda 2035 yılında Z jenerasyonunun dünya popülasyonunun %75’ini oluşturacağı bekleniyor. Sizlere "Z Kuşağı ne bekliyor?" yazımda yapılan istatistiklerden mini bir bölümü hatırlatayım. Yapılan istatistiklerde, Z Kuşağı;

  • %88’i iş yaşam dengesi istiyor.
  • %74’ü esnek çalışma programları istiyor.

Şimdi işin en çokomelli tarafına gelelim. Bizler bunları isterken, bunları değiştirme potansiyeline sahipken ve henüz iş yerlerinde sözümüz geçmeden şirketlere bu oku yönelten pandemi oldu. Çalışanına değer veren şirketler hızlı bir şekilde uzaktan çalışma modeline geçiş yaptı. Ancak maalesef ki yapmayanlar da azımsanacak bir sayıda değildi. Burada tabi ki, üretim gibi, yerinde olması zorunlu olan sektörleri çemberin dışında tutuyorum. Ancak her şeyi sadece telefon başından yapabilecekken sırf işten “kaytarılmasın” diye çıkartılan özel izinler, üç kat maske, eldiven ve siperlik ile ofislerde yapılan eziyetler de aşikardı. O şirketler de çok geçmeden çalışanını kaybetti.

Peki burada neyi fark ettik?

Birkaç saatte bitecek iş döngüleri için ofislerde günümüzü harcadığımızı, birçok çalışmanın zaman ve mekan fark etmeksizin gerçekleşebileceğini, sevdiklerimize ne kadar az vakit ayırdığımızı, her şeyden önemlisi ruhsal ve fiziksel sağlığımızın bizler için ne kadar önemli olduğunu ve çok daha fazlasını.. Birçok çalışanın deneyimlediği esneklik ve uzaktan çalışma modeli pandemi yavaş yavaş etkisini kaybederken de silinmez bir iz bıraktı. İş ve yaşam arasında daha iyi denge kurmanın yanı sıra işe gidip gelmek için harcanan zamanın ne kadar değerli olduğu fark edildi.

Şu an hepimiz pandemi nedeniyle uzaktan çalışmaya aşina olabiliriz ancak bu çalışma kültürünün yaklaşık 2005'ten beri olduğunu belirtmem gerekir. Her ne kadar Elon Musk uzaktan çalışma kültürünü sıklıkla eleştirse de bizler bu düşüncenin karşısında duracağız. Çünkü bizler Elon Musk’ın belirttiği gibi “çok çalışmaları gerekmediği” düşüncesinden yana değiliz. Bizler çok çalışmamızı gerektirmeyen işler için çalışıyor gibi görünmek istemiyoruz. 

Bu haftaki yazımı istatistiklerden, araştırmalardan sıyırıp kendi deneyimimi ve çalışma kültürümü paylaşmak istiyorum. Beni tanıyan çevreme beni üç kelime ile tanımlamalarını istediğimde, ilk veya ikinci kelimeleri hep çalışkan biri olduğum üzerine. Bunu inkar edemem, çok çalışıyorum hatta işkolik düzeyinde sayılabilecek bir iş tempom var. Üniversite yıllarımın başından beri sayısız organizasyonda sayısız projelerde yer aldım. Mezuniyet kepimi attığım gece yola çıkıp iş için Bulgaristan’a yerleştim. 2016 - 2020 arasında neredeyse otellerde yaşamaya alışmıştım. Hem dünyayı geziyor hem gittiğim her yerde eğitimler veriyordum. Pandeminin hemen birkaç gün öncesinde Bursa’da Eğitmen Eğitimi’nde yer aldım, ailemi birkaç gün görmek için Mersin’e varmamla sınırlar kapandı ve evime dönemedim. Hepimizin yaşadığı o aylar süren buhranlı ve ne yapacağım şimdi dönemlerini birebir olarak ben de deneyimledim. Ancak eğitimlerimi çevrimiçine taşımam çok zaman almadı. Hızlıca dijital araçları keşfetmeye, tasarladığım oyunları çevrimiçine uyarlamaya başladım. Ve benim için de işlerin boyutu tamamen değişti 🙂 O günden bugüne +300 saat çevrimiçi eğitim verdim. Yönderle Akademi ile birlikte çevrimiçinde dört jenerasyon Fark Yaratan Eğitmen Eğitimi düzenledik, beşincisi de dün akşam başladı. Çalıştığımız her alanın uzaktan çalışma ile ne kadar mümkün olabileceğini gördük. Elbette ki dezavantajları yaşadık, yaşıyoruz. Ancak her geçen gün geliştiğimizi de inkar edemeyiz.

Akademi’de hepimiz uzaktan ve esnek çalışmayı uzun zamandır benimsemiş durumdayız. Şimdi bu iki terimin bir araya gelişi ile birlikte ekibimle deneyimlediğim bir çalışma sisteminde bahsedeceğim: Asenkron çalışma modeli. Üretken olduğumuz zaman aralıklarının farklı olduğunu kabul ettiğimiz, bireysel alanlarımıza saygı duyduğumuz ve aynı zamanda bir çember içerisinde eşit ve adil iş dağılımı yaptığımız bir çalışma sistemi.

İş yoğunluğumuza göre toplantılarımız dahil herkesin ilk çalışma çeyreğine kadar ayırması gereken süreyi haftada 8 saat olarak belirledik. Aşağıda “Oyun Alanımız” olarak göreceğiniz Coda’dan bir çalışma alanımız var.

image

Hepimiz hedeflerimizi ve yapılması gereken işleri buradan takip ediyor, toplantılarımızı ve çalışma saatlerimizi en verimli şekilde geçiriyoruz. Haftada bir saat “Update Meeting”lerimiz var, kurumsal toplantılara minimum iki kişinin uygunluk takviminde işaretlediği saatler dahilinde giriyoruz. OKR ve KPI takibimizi birlikte yapıp her alanda birbirimizi desteklediğimiz ve en önemlisi hepimizin iyi olma halini önemsediğimiz bir çalışma modeli ile çalışıyoruz. Ne kadar verimli ilerlediğimizi yüzdeliklerimiz kanıtlar nitelikte.

Günümüz ve geleceğimiz hızla değişiyor, ihtiyaçlarımız ve iş alanlarımız yepyeni formlar kazanıyor. Bu değişime uyumlu çözümler üretmek hepimizin görevi. İhtiyaçları gözeten ve değişimi su götürmez bir gerçek olarak kabul eden şirketleri selamlarım.

İleride çalışma modelleri ile ilgili çok etkili verilerle de geleceğim. Ben araştımalarımı tamamlayana kadar sevgiyle ve iyi olma hali ile kalın..

Yorum Yap